21 Eylül 2011 Çarşamba

Kuzubulut


Bu benim ablam.
Kendisi gökyüzünde, bulut şeklinde bir kuzu. Yıllardır koyun olmamayı bekliyor. Sanki yere indiği anda, hayal dünyasından ve bu dünyanın kaynaklarını besleyen çocuksu rüyalarından vazgeçecek, koyuna dönüşecek diye, güdülmüş topluma dahil olacak diye çok korkuyor. O yüzden hep havalarda uçuyor. Yaratıcı, kendine has kelimeleri, ülkeleri, ütopyaları ve şarapları var.
Eriki onun uçmasını sağlıyor belki de, daima.
Bembeyaz bir melek gibi, kanatları yok ama pofidik bir kürkü var. Zaten hep çok giyinir, kat kat giyinir, çok üşüdüğünden. Sürekli soruyorlar 
"Neden bu kadar üşüyorsun canım sen?" 
diye. Nasıl bağırsın haykırışlarını 
"İnsanlar çok soğuksunuz ve her yerdesiniz. İçtenlikten, sıcakkanlılıktan yoksun bırakılmışsınız, şimdi de beni sıcaklıktan yoksun bırakmaya çalışıyorsunuz. Bir de gelmiş neden diye soruyorsunuz!" 
biçiminde.
O benim küçük matematikçim. Ben onun küçük pidesiyim, yavru kuşuyum. O büyüktür ben(den). Ben de büyüğüm ondan, fiziksel olarak. Matematiksel olarak karmaşığa sürükleniyoruz.

Eşitsizlikler basit kalıyor bizim denklemimizin yanında.

Bloglar yazıyorsun, benim yazmaya başladığım yaşta başlıyorsun yazmaya hem de. Ne benim haberim var ne de senin haber verme düşüncen. Kardeşinim hem de!
Bu kadar özleyeceğimi tahmin etseydim, hiçbir şey değişmeyecekti elbette. Bu gerçekle de yüzleşmekteyim.
Hep aklımda olsun diye her gün açıp baktığım, günlerini saydığım, planlayıp doğruladığım ajandamın baş köşesindesin.

Çabuk dön, Lavinia mısın sen?
Kart at bir de. Nasıl özledik bir bilsen!

1 yorum:

kuzubulut dedi ki...

canımdan bir parça. cancağazım yeni gördüm ben bu yazıyı. gecenin bir vakti, iki dersimin arasında. ne güzel yazmış ne güzel anlatmışsın beni :j çok özledim ben de! çok seviyorum seni pufuduk.