4 Mayıs 2012 Cuma

Köpek



Canis Lupus Familiaris.

Köpekler, insanoğlunun ilk evcil hayvanı olarak bilinmektedir. Araştırmalara göre, yaklaşık 14.000 yıl önce evcilleştirilmiştir. Fakat bu araştırmalar Bonn (Almanya) şehrine yakın bir yerde yapılmış. Zannımca Avrupalı tarihçiler öncelikle kendi topraklarında araştırma yaptığı için bu sonuca ulaşmış, oysaki Mezopotamya, Mısır veya Çin uygarlıklarında daha eski bir tarihte evcilleştirilmiş olabilirler. 

Köpeklerin ve diğer köpekgil kurt, çakal ve tilkilerin ortak bir ata olan Miacis 'ten, gelinciğe benzer küçük bir hayvandan geldiği düşünülmekte.

Türkçeye kelime olarak Kıpçaklardan geldiği sanılmakta. Veterinerlikte "köpek" ismi sadece erkek köpekler için kullanılmış. Dişi köpeklere kancık denirmiş. (Türkçe jargona, argo tabirlere bitiyorum.) Köpek yavrularına da enik denirmiş. Enikler tamamen kör, sağır ve anneye bağımlı olarak doğarlarmış. Anneleri içgüdüsel olarak yavrularına bakar, kimseyi yaklaştırmazmış. Yaklaşık iki hafta sonra eniklerin gözleri ve kulakları açılırmış. Yaşadıkları alanı ve kardeşlerini tanımaya başlar, bulundukları ortamdan uzaklaştırılmak hoşlarına gitmezmiş. Üçüncü haftadan itibaren oldukları yerden uzaklaşmaya, çevreyi keşfetmeyi başlar ve sosyalleşirlermiş. Bu dönemde insanlarla da iletişime geçtikleri için evcil hayvanı olacak insan bu dönemde bağ kurmalıdır, yoksa tam olarak kuramazmış. 

Köpeklerin çeşitleri var, süs köpeği, işçi köpek gibi. Pekinez, Şitsu, Japon Chin köpeği, Poodle ve Pinscher süs köpekleri olurlar. Cankurtaran, polis köpeği, bekçi köpeği; işçi köpekleri olarak nitelendirilmekte.

Evcil köpeklerin durumları, sahipleri sayesinde gayet iyi. Fakat tüm köpekler evlerde yaşamıyor. Sokak köpekleri için yaşam mücadelesi hat safhalara ulaşabilmekte. Eski zamanlarda gemi gemi terk edilmiş adalara atılır, ölüme mahkum edilirmiş. Bu konu üzerine bir de kısa film çekilmiş. Bu filmi izlediğinizde bildiğiniz her şey tepetaklak olacak. Bugünlerde konunun mahrumiyetinin farkında olan daha çok insan, daha çok dernek var. Sadece farkında olmayıp harekete geçtikleri için de farklılar.

Köpekler, çok uysal, vefalı ve canayakın canlılar. Onları evcilleştirip bir yükün altına girdiysek, taşın altına elimizi soktuysak, bu sorumluluktan vazgeçmeyip yerine getirmeye devam etmeliyiz. İnsanoğlu olarak, hepimiz.

İmza:
K.Ö.P  Emekverdi Kurumu




2 Mayıs 2012 Çarşamba

Kendi sonumu kendim mi hazırlıyorum?


Güzel olan şeyleri karanlığın içine yolluyorum. Neden yaptığımı bilmediğim, üzerine bir dakika olsun düşünmediğim hareketlerim var. Diyorum ya, düşünmeden yaptım, bilmiyorum. Sonradan düşününce bulunmayan şeyler.

Güzel şeyleri yakıp yıkmak başlıca hobim. Küçük bir çocuk gibiyim. Bir başkasının emek verip yaptığı kumdan kaleleri yıkma hakkını kendi üzerime almışım bile. Sonradan nefret edecekler halbuki, biliyorum. Diyorum ya, yaparken düşünmüyorum.

Çay içerken gözlüğüm buhar yapar diye çok korkuyorum. Aslında sorun değil, kısa sürede geçiyor ama bendeki rahat uçucu tabii; hemen kaçıveriyor. Etraftaki insanlar bağırarak mı konuşuyor? Sanki zorundaymış, bağırarak konuşmazsa karşısındaki duymayacakmış gibi. Dikkatim kendini gürültü üzerine toparlıyor, hemencecik kaçıyor. Rahatımdan geri kalır mı? Kalmaz. İkisi olmadan geriye sinir ve kuruntular kalıyor. Ah keşke onlar da pıllarını pırtlarını toplasalar da gitseler, benden uzak olsalar...

Hayatta her şeyimi bir anda kaybedersem, diye senaryolar yazıyorum. Hafızamda iki saatlik ömürleri olan bu seneryoların üç tane alt dalı var: Sölentereler, enstantaneler, rasathaneler. Hepsi de birbirinden acımasız, birbirinden dokunaklı. Mutsuz sonda hemkararlılar. Seneryoları gerçekmiş gibi kurguluyor, beyazperdeye aktarmak üzere yönetmenliğini yapıyorum. Suflör kullanmıyorum ama, diyorum ya, bir anda oluyor her şey. Düşünmüyorum. Aslında ne gerek var ki bu senaryolara? Hayatta her şeyimi bir anda kaybetmeyeceğim ki. Ama olsun ne olur ne olmaz bulunsun, neme lazım.

Bir ilkem var, bu dünyada benci insandan kaçacaksın arkadaş! Kendimi seviyorum. Sevecek başka seçeneğim olmadığı sürece de seveceğim. Neden izin vereyim bencile, beni kendi derdine ortak edip karakterimi kendi karakteri içinde eritip yok etmesine? Bu benciler çok iyi sihirbazlar doğrusu yok ediyorlar insanı göz göre göre. Hayır, yanlış yazdığımı sanmayın; tek "L" ile. Çünkü onlar bir akımı savunurcasına, bir takıma taraftar olurcasına bağlılar kendilerine. Pekala, her akşam saat sekizde çöp poşetini bağlayıp atıyorsam, onlar için de bir akşam saat sekizimi ayırabilirim. Hazır kendilerine bağlanmışlar, bu sefer tek yapmam gereken çok uzaklara fırlatmak.

Alt dudağımın büzülmesine, çenemin buruşmasına neden oluyorsun.

Neden her taksi seyahatimde taksicinin dertlerine ortak olmalıyım? Bu trafik kötüyse biliyorumdur, sadece ona trafik değil. Ben ona hiç ayrılıklarımdan, tek başıma yediğim öğle yemeklerimden, sökük pantolonlarımdan dert yanıyor muyum? Yanmıyorum. Yanarsam toplum sözleşmesini ihlal etmiş olurum. Takside taksici dert anlatır, yolcu dinler, parayı da taksici alır. Kumarda masa her zaman kazanır.

Kumarda kaybettim, aşkta kaybettim. Neyi kaybettiğimi de kaybettim. Aklımı da yitirdim, çulsuzum. Bulana ödül olarak beş binsin. Bulmayana da zorla Ramayana okutulsun. Rahatım ve dikkatim de kaçıştılar zaten. Ah bir de şu sıkıntılardan kurtulabilirsem...


İmza
Hüsnü Kuruntu